Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk ulusu,
dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.
Mustafa Kemal ATATÜRK/ 1 Kasım 1932
Çok
şanslıyım ki çalıştığım okulda okuma kültürü ve öğrencilerimize okuma alışkanlığı
kazandırma çalışmaları eğitimin önemli bir parçası olarak kabul görmekte, okuma alışkanlığının hayata
geçmesi için okul çapında çeşitli proje ve etkinlikler yapılmakta. Bunlardan biri de öğrencilerin ve öğretmenlerin keyifle
katıldığı yazar söyleşileri… "Kültür Kitabı" olarak adlandırılan, her öğrencinin okuma listesinde yer alması beklenen, özel olarak seçilmiş kitapların yazarlarını daha yakından tanımak ve
okunan kitabı bir de yazarı ile birlikte değerlendirmek amacıyla yapılan bu
söyleşilerde okulumuz her yıl Türk Çocuk Edebiyatı’nın önemli yazarlarını ağırlamakta. Bu söyleşilerin yapılması beni her zaman çok mutlu edip
heyecanlandırmıştır. Çünkü işim gereği çocuklar için kitap yazabilen insanların
büyülü, hayal güçlerinin sınırsız olduğunu bilecek kadar çok çocuk kitabı
okudum. Ancak bu yıl yapılan söyleşilerden birinde; büyünün, hayal gücünün
etkisinin dışında her zamankinden daha çok heyecanlanmamın farklı bir nedeni
vardı: Bu kez konuğumuz Feyza Hepçilingirler’di. Kitaplarını severek okuduğum,
her kitabını takip ettiğim bir yazar olmasının dışında çok büyük bir önemi
vardı benim için bu konuğun. Feyza Hepçilingirler, lise yıllarında öğrencisi olma
şansını yakaladığım Türkçe öğretmenimdi aynı zamanda. Onu tanıdığımda on altı
yaşındaydım. Bir yazarı tanımış olmak, kitap okumaya duyduğum sevgiyle
birleşince kendisi- hiç farkında olmadan- benim için önemli bir rol model oldu
ve zihnimde hep öyle kaldı. Aydın, okuyan, yazan, toplum meseleleri ile
ilgilenen bir kadın olmanın önemini kavramamda beni etkilemiş insanlardan biri
olarak anılarım arasında yer aldı. Onu tanıdığım yıl “Kırlangıçsız Geçti Yaz” ve “Eski
Bir Balerin” isimli kitaplarını okudum, sonra da yazdığı her kitabı takip
ettim. Bu arada “Kara Kuzunun Kulağı” isimli
kitabı altı yaşındaki oğlumun en sevdiği kitaplar arasına girdi, gittiğimiz her yere çantasında bizimle birlikte geldi.
Her konuda olduğu gibi dilimizi doğru kullanma konusunda da ağacın yaşken eğileceğine inanıyorum. Ata’mızın istediği gibi, dilimizin yabancı dillerin boyunduruğundan kurtulması için, çocuklarımızın Türkçeyi doğru kullanması için çok çalışmalıyız. Gelecek nesillere temiz bir dili miras bırakabilmek için biz yetişkinlere de düşen önemli bir görev var: İşe kendi dilimizi yabancı sözcüklerden arındırmakla, dolambaçsız ama kısaltmasız bir dil kullanmakla başlayabiliriz.