15 Nisan 2020 Çarşamba

Yüzyıllık Yalnızlık ve Büyülü Gerçeklik Üzerine




“Kimse başkasının nasıl ölmesi gerektiğine karar veremeyecek, aşk gerçeği kanıtlayacak ve mutluluk mümkün olacak. Ve ırklar sadece tek bir şeye, yüzyıllık yalnızlığa mahkum edilecek. Yüzyıllık yalnızlık ise sonsuza dek, yeryüzünde ikinci bir şansa sahip olacak.”
Nobel Ödül Töreni Konuşması/ Gabriel Garcia Marquez

            “Bu romanı dikkatle ve keyifle okuyan, hiç şaşırmayan sıradan insanlar tanıdım. Şaşırmadılar, çünkü ben onlara hayatlarında yeni olan bir şey anlatmamıştım, kitabımda gerçekliğe dayanmayan tek cümle bulamazsınız” der büyülü gerçekliğin en büyük eseri Yüzyıllık Yalnızlık için yazarı Gabriel Garcia Marquez. Namı diğer Gabo…
1965 yılında ailesiyle birlikte tatil yapmaya giderken bir anda arabasını durdurur, eşine bir süre tek başına idare etmesi gerektiğini söyler ve eve dönüp yazmaya başlar. Eve dönerken Gabo’nun kafasında Albay Aureliano Buendia’nın idam edileceği an vardır kitabının ilk paragrafı olarak. Albay, tam idam edilecekken babasının kendisini hayatında ilk kez buz görmeye götürdüğü, cehennem sıcağı, uzak akşamüstünü hatırlamaktadır. Ve o büyük eser, bir tatil yolculuğunun başlangıcında ortaya çıkan bu ilk paragrafın üzerine inşa edilir. Kolombiyalı gazeteci Gabriel Garcia Marquez on sekiz ay boyunca kendisine 1982 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandıracak olan romanını yazmak üzere evine kapanır. Yüzyıllık Yalnızlık, dünya edebiyatının en çok ilgi çeken kitapları arasında üst sıralara yerleşir ve milyonlarca kişi tarafından okunur.
Roman yüz yıl ve yedi kuşak boyunca Buendia Ailesi’nin başına gelen şanslı ve şanssız olayları en ince detayına kadar uzun ve süslü cümlelerle anlatır. Aynı adı taşıyan, karıştırılacak kadar çok sayıda karakterin hikayeleri birbirinin içine girmiştir ve biz onların kim olduğunu karıştırdıkça dönüp bakalım diye belki de, kitabın başında bir soyağacı bulunmaktadır. Tüm bunları düşündüğümüzde Yüzyıllık Yalnızlık okunması kolay bir kitap değildir. Durum böyleyken nasıl olmuş da bu kadar ilgi çekmiş, geniş bir hayran kitlesi edinmiş ve “mutlaka okunması gereken kitaplar” arasına girmiştir?
Çok sayıda Aureliano’nun başından geçen olaylar zinciri sadece yoğun bir romantizm, iç savaş, politik oyunlardan kurulu sıradan bir tarihi dram değildir aslında. Büyülü gerçekliğin en önemli örneklerinden biri olan romanda, fantastik olaylar derin gerçekçilikle, sıradan şeylermiş gibi anlatılırken insan yaşamı ve tarihin gerçek olaylarına son derece absürd bir tonda yer verilir hikayede. Gerçekte var olmayan hayali köy Macondo’da geçen gerçeküstü olaylarla Kolombiya’da yaşanan politik ve ekonomik olaylar birbirinin içindedir. Yıllar geçtikçe karakterler yaşlanır, ölür, yerlerini kendi isimleri taşıyan yenilerine bırakırlar. Bazıları hayalet olarak geri döner, bazıları kendi isimlerini ya da yüzlerini taşıyan benzerleri ile reenkarne olurlar. Hikaye nesiller boyunca devam etmesine rağmen, hep aynı zaman yaşanıyor gibidir. Hatta karakterler benzedikleri ve aynı adı taşıdıkları ataları ile aynı hataları yaparlar.
Bir Amerikan meyve şirketinin Mocondo’ya gelerek çiftlik açması ve “Muz İşçileri Katliamı” adıyla anılan trajedinin yaşandığı sayfalar ise romanın en önemli bölümünü oluşturur ki bu da gerçek olaylarla kurgunun iç içe geçmesinin bir örneğidir. “Muz İşçileri Katliamı” Marquez’i yakından ilgilendiren gerçek bir trajediye dayanmaktadır.
Olayın orijinalinde büyük bir muz plantasyonuna sahip olan Kolombiya’da açılan Amerikan meyve şirketine ait çiftlik olayların merkezidir. İşçilerin haksız çalışma koşullarına başkaldırması sonucu Kolombiya Ordusu harekete geçer ve katliam gerçekleşir. 1928’de,  yani kitabın yazılmasından uzun zaman önce gerçekleşen olayda ölü sayısı bilinmemekle birlikte 47 ile 3000 arasında değişen sayılarda olduğu rivayet edilir. Bundan tam 20 yıl sonra ise katliamı araştırmak isteyen bir gazeteci suikaste kurban gider. Suikastin tetiklemesi ile başlayan halk ayaklanması Kolombiya’nın dışına taşar ve tüm Latin Amerika ülkelerini etkisi altına alır. Olayı ilk elden yaşayan Marquez çok etkilendiği olayları hikayeleştirerek onlara Yüzyıllık Yalnızlık’ta uzun uzun yer verir. Kitaptaki hayali köyün adı olan Mocondo Latin Amerika’da eskiden kullanılan Bantu dilinde muz anlamına gelmektedir zaten.   
Şüphesiz Gabriel Garcia Marquez’i etkileyen ve onu bu romanı yazmaya iten şeyler Kolombiya’da yaşanan olaylar ya da gazeteci kimliği ile sınırlı değildir. Bunların büyük bir rol oynadığı kesin olsa da en büyük payın içinde büyüdüğü ailede, büyükanne ve büyükbabasında olduğu söylenebilir. Büyükbabası Kolombiya’daki muhafazakar hükümete karşı yapılan ayaklanmada rol almış ve Gabo’yu gençlik anılarını anlatarak büyütmüş, onu sosyalist görüşe yönlendirmiştir. Diğer taraftan batıl inançları hayatında büyük yer tutan büyükannesi romanın neredeyse temelini oluşturmuştur. Kendi deyimiyle Yüzyıllık Yalnızlık’ı yazmaya başladığında çocukluğunda kendisini etkileyen her şeyi edebiyat aracılığı ile aktarabileceği bir yol bulmak istemiştir. Bunu “Çok kasvetli kocaman bir evde, toprak yiyen bir kız kardeş, geleceği sezen bir büyükanne, mutlulukla çılgınlık arasında ayrım gözetmeyen bir yığın akraba arasında geçen çocukluk günlerimi sanatsal bir dille anlatmaktı amacım. Büyükannem, en acımasız şeyleri, kılını bile kıpırdatmadan, sakin yalnızca gördüğü olağan şeylermiş gibi anlatırdı bana.” cümleleri ile ifade etmiştir. Büyükannesinin yöntemini kullanarak yazdığını söylediği roman ile kolonileşme sonrası bir toplumda yaşamanın tuhaflığını anlatmış, geçmişteki acıları tasvir etmiştir.
Yazılışının üzerinden geçen yıllara rağmen güncelliğini koruyan, çok uzak bir coğrafyada farklı ailelerle zaman zaman benzer şeyler yaşadığımızı düşündüren, okuyana aslında büyük ödüller vadeden bir kitap Yüzyıllık Yalnızlık… Muz Cumhuriyetlerine karşı çıkanların yalnız olmadığına, Gabo’nun Nobel konuşmasında söylediği gibi daha iyi bir dünyayı inşa etmenin mümkün olduğuna bizi inandıran bir kitap…








Hiç yorum yok:

Kitaplara ve Okumaya Dair

  KİTAPLARA VE OKUMAYA DAİR “Akşam vakti, büyüleyici bir masalın tam ortasındaki bir çocuğa, kerameti kendinden menkul bir gerekçe göstere...