Geçtiğimiz mayıs ayında Işık Okulları'nda gerçekleştirilen "Çocuk Edebiyatı'nda Nitelik Sorunu" konulu sempozyumda aklımı çok karıştıran bir atölye çalışmasına katıldım: Masallar Çocuklara Neden Okutulmamalı?
Açıkçası, çocuklar için yazılmış her metni merakla okuyan bir insan olarak konu çok ilgimi çekti. Daha önce bu konuda çeşitli tartışmalara katılmış, farklı görüşlerden insanları dinleme şansını yakalamıştım. Atölye çalışmasının ardından konu kafamı oldukça uzun bir süre meşgul etti ve...
Okula dönüşümüzün ilk haftasında harika bir sürprizle karşılaştım. Alacağımız eğitimlerlerden birine çocuk edebiyatı ile ilgili metinleri yorumlamaya yıllarını vermiş, çocuklar için yazılmış eserlere bilimsel yaklaşımıyla tanınan Necdet Neydim'in eğitimci olarak davet edildiğini gördüm.
Necdet Neydim, bizimle yaptığı çalışmaya "Çocuk nedir?" sorusu ile başladı. Aslında kendimize her saniye, her an sormamız ve sürekli yeni cevaplar bulmamız gereken bu soruya çocuklarla çalışmamıza rağmen hayatımızda, çocuklara yönelik akademik üretimlerimizde çok da yer vermediğimizi fark ettim. Bu çok önemli bir noktaydı çünkü çocuğu tanımlamadığımız sürece ana yaklaşımımızı belirleyemiyorduk. Kullanılan her tanım da çocuğa yönelik paradigmaları temsil ediyordu. Bu yüzden çocuğu içinde yaşadığı zaman dilimine göre tanımlamanın en doğrusu olduğu fikrinde buluştuk.
Tarihsel bir bütünlük içinde baktığımızda, masal türünün doğduğu, kulaktan kulağa aktarılmaya başlandığı dönem feodal dönem olarak adlandırılır. Zaten çocuksu olan feodal toplumlarda çocuk "0-7 yaş arası insan yavrusu" olarak tanımlanır. Hayatının ilk yedi yılından sonra toplumda üretime katılır ve bedensel yeteneğine göre işler yapar. Artık yetişkinler dünyasına girmiştir. O dünyanın içinde yaşanan her şeye tanıklık eder. Her şeyin biyolojik yaşına göre değerlendirildiği feodal toplumlarda ayrı bir hedef kitle olarak değer görmeyen çocuklar, yetişkinlerin müziğini, masallarını ve hikayelerini dinler. Masallar muhteşem metinler olmakla birlikte çocuklar için söylenmemişlerdir ve çocukların dünyasına göre değildirler. Zaten hedef kitlesi de çocuklar değildir. Masallar bizim zannetiğimiz gibi çocukların hayal dünyasını geliştirmek için yaratılmış metinler değildir. İçinde bulunan rolleri keskinleştirerek anlamsız toplum yapısını anlamlı hale getirmek gibi derin bir amacı vardır aslında.
Masallar, bizi gerçeklikten uzaklaştırarak imgeler yoluyla hayatla karşılaştırır. Yani masallarda karşımıza çıkan her imgenin aslında hayatta bir karşılığı vardır. Örnek vermek gerekirse, masallarda sık sık karşılaştığımız orman aslında gerçek hayatı temsil eder. Kötü kalpli üvey anneler öz annelerdir aslında. Elma gibi iştah açıcı meyveler ise cinselliği temsil eder. Bunun yanı sıra dikkatle okuduğumuzda bu masum metinlerin neredeyse tamamında seksist bir yaklaşımın, cinsiyet ırkçılığının izlerini görebiliriz. Buradan yola çıkılarak masalların 9 yaşından önce çocuklara anlatılması ya da okunması çok da uygun olmayabilir. Özellikle cinsiyet ayrımcılığının ve kadına yönelik şiddetin artmakta olduğu günümüz toplumlarında çocukların bilinç altına ne yerleştirdiğimize dikkat etmemiz gerekebilir.
Metinleri doğru şekilde sorgulamak için tüm göndermeleri çok iyi yakalamak gerekir. Anlatımlarda çocuğa nasıl bir hayat dayatıldığını, çizilen figürlerin çocuğu nasıl etkilediğini öncelikle biz yetişkinlerin çok iyi anlamamız gerekiyor. Görünen gerçeklikle "gerçek gerçeklik" arasındaki farkı önce kendimiz anlayıp sonra çocuklarımıza bunu gerektiğinde anlatıp gerektiğinde onları korumayı bilirsek işte o zaman "üst düzey okur yazar"lar yetiştirme şansını yakalarız.
Okula dönüşümüzün ilk haftasında harika bir sürprizle karşılaştım. Alacağımız eğitimlerlerden birine çocuk edebiyatı ile ilgili metinleri yorumlamaya yıllarını vermiş, çocuklar için yazılmış eserlere bilimsel yaklaşımıyla tanınan Necdet Neydim'in eğitimci olarak davet edildiğini gördüm.
Necdet Neydim, bizimle yaptığı çalışmaya "Çocuk nedir?" sorusu ile başladı. Aslında kendimize her saniye, her an sormamız ve sürekli yeni cevaplar bulmamız gereken bu soruya çocuklarla çalışmamıza rağmen hayatımızda, çocuklara yönelik akademik üretimlerimizde çok da yer vermediğimizi fark ettim. Bu çok önemli bir noktaydı çünkü çocuğu tanımlamadığımız sürece ana yaklaşımımızı belirleyemiyorduk. Kullanılan her tanım da çocuğa yönelik paradigmaları temsil ediyordu. Bu yüzden çocuğu içinde yaşadığı zaman dilimine göre tanımlamanın en doğrusu olduğu fikrinde buluştuk.
Tarihsel bir bütünlük içinde baktığımızda, masal türünün doğduğu, kulaktan kulağa aktarılmaya başlandığı dönem feodal dönem olarak adlandırılır. Zaten çocuksu olan feodal toplumlarda çocuk "0-7 yaş arası insan yavrusu" olarak tanımlanır. Hayatının ilk yedi yılından sonra toplumda üretime katılır ve bedensel yeteneğine göre işler yapar. Artık yetişkinler dünyasına girmiştir. O dünyanın içinde yaşanan her şeye tanıklık eder. Her şeyin biyolojik yaşına göre değerlendirildiği feodal toplumlarda ayrı bir hedef kitle olarak değer görmeyen çocuklar, yetişkinlerin müziğini, masallarını ve hikayelerini dinler. Masallar muhteşem metinler olmakla birlikte çocuklar için söylenmemişlerdir ve çocukların dünyasına göre değildirler. Zaten hedef kitlesi de çocuklar değildir. Masallar bizim zannetiğimiz gibi çocukların hayal dünyasını geliştirmek için yaratılmış metinler değildir. İçinde bulunan rolleri keskinleştirerek anlamsız toplum yapısını anlamlı hale getirmek gibi derin bir amacı vardır aslında.
Masallar, bizi gerçeklikten uzaklaştırarak imgeler yoluyla hayatla karşılaştırır. Yani masallarda karşımıza çıkan her imgenin aslında hayatta bir karşılığı vardır. Örnek vermek gerekirse, masallarda sık sık karşılaştığımız orman aslında gerçek hayatı temsil eder. Kötü kalpli üvey anneler öz annelerdir aslında. Elma gibi iştah açıcı meyveler ise cinselliği temsil eder. Bunun yanı sıra dikkatle okuduğumuzda bu masum metinlerin neredeyse tamamında seksist bir yaklaşımın, cinsiyet ırkçılığının izlerini görebiliriz. Buradan yola çıkılarak masalların 9 yaşından önce çocuklara anlatılması ya da okunması çok da uygun olmayabilir. Özellikle cinsiyet ayrımcılığının ve kadına yönelik şiddetin artmakta olduğu günümüz toplumlarında çocukların bilinç altına ne yerleştirdiğimize dikkat etmemiz gerekebilir.
Metinleri doğru şekilde sorgulamak için tüm göndermeleri çok iyi yakalamak gerekir. Anlatımlarda çocuğa nasıl bir hayat dayatıldığını, çizilen figürlerin çocuğu nasıl etkilediğini öncelikle biz yetişkinlerin çok iyi anlamamız gerekiyor. Görünen gerçeklikle "gerçek gerçeklik" arasındaki farkı önce kendimiz anlayıp sonra çocuklarımıza bunu gerektiğinde anlatıp gerektiğinde onları korumayı bilirsek işte o zaman "üst düzey okur yazar"lar yetiştirme şansını yakalarız.