31 Ocak 2023 Salı

Katip Bartleby; Şürekası ve Yapmamayı Tercih Etmek...

 

“Ciddi bir insanı pasif bir direniş kadar çileden çıkaran bir şey yoktur.”

                         Yazar Jale Sancak’la yürüttüğümüz “Eleştirel Okuma Atölyesi”nde Hermann Melville’in Kâtip Bartleby’sini inceleyeceğimiz hafta güzel bir tesadüf eseri o dönemde 8 yaşında olan oğlum da aynı yazarın Mobby Dick’ini okuyordu. Kitabı, özellikle, ismini söyleyerek sipariş etmişti almam için. Doğrusunu söylemek gerekirse bu büyük eseri ilkokul öğrencisi bir çocuğun biliyor olmasına hiç şaşırmamıştım. Çünkü o, Moby Dick’ti ve kitaplara azıcık ilgisi olan bir çocuk tarafından biliniyor olması gayet doğaldı. Çünkü ben de o klasiği okuduğumda aşağı yukarı oğlumla aynı yaşlardaydım.

            Oğlum kendi kitabını, ben de kendiminkini mutlu mesut okuyup bitirdikten ve Melville’in hayat hikayesini Jale Sancak’ın düzenlediği çalışmada öğrendikten sonra buna aslında şaşırmam gerektiğini fark ettim. Şaşırdım çünkü klasik romanın başyapıtlarından biri sayılan Moby Dick’i ve birçok yapıta ilham veren kısa kült öyküsü Kâtip Bartleby’yi ardında bırakıp öldüğünde Melville’in çok kısıtlı bir çevre tarafından tanınan, adı sanı bilinmeyen bir yazar olduğunu bilmiyordum.

            Melville,1819’da sekiz çocuklu bir ailenin üçüncü çocuğu olarak dünyaya gelmiş, ekonomik zorluklar nedeniyle küçük yaşta çalışmak zorunda kalmıştı. Onun için çalışmak, kitaplara ulaşmak ve hayatını sürdürebilmek için zorunlu olarak yaptığı bir eylemdi. Bir yandan Shakespeare okuyup bir yandan da tarih ve antropoloji konularında kendini geliştirmişti. 18 yaşında Liverpool’a giden bir gemide tayfa olarak iş bulması ile denizcilik hayatı başladı. On sekiz aylık bir yolculuğun ardından gemiden kaçtı, Yamyam olarak bilinen Typee yerlilerinin arasında bir süre yaşadı, hapishanede tutuklu kaldı. Bu zorluklar içerisinde boş durmuyordu. Kâğıt ve kaleme ihtiyaç duymadan, ileride yazacağı Moby Dick adlı eserinin alt yapısını zihinde oluşturdu. 1843’te ABD Donanmasına katıldı ve ertesi yıl Boston’a geldi. 1863’ten itibaren New York’ta gümrük müfettişi olarak çalıştı. Aslında yapmak istediği sadece yazmaktı ama yaşayabilmesi için para da kazanması gerekiyordu.

            Kâtip Bartleby isimli uzun öyküsünü Melville bu yıllar arasında yazdı. Kitabın kahramanı Kâtip Bartleby, Melville’i yaşadığı dönemde üne kavuşturamadı hatta onun ünü yazarın önüne geçti. Bartleby’yi bu kadar önemli bir simge haline getiren ne oldu? Bunu anlamak için yazarın hayat hikâyesinin ardından kitaptaki kurguya bir göz atalım: Uzun zamandır üç katiple çalışan mühürdarlık bürosu, işlerinin çoğalması nedeniyle yeni bir çalışan arayışına girer. Bir sabah kapıda hayalet gibi bir adam belirir. Sessiz, sakin, temiz görünüşüyle kâtip olmak için biçilmiş kaftandır. İşe hemen kabul edilir. Adı Bartleby’dir yeni kâtibin. Mühürdarlık bürosunun sahibi kısa süre sonra turnayı gözünden vurduğunu düşünmeye başlar. Yeni kâtip hiç durmadan çalışmakta, büroya herkesten önce gelip en son çıkmakta, en uzun metinleri birbiri ardına hiç şikâyet etmeksizin kopya etmektedir. Bu böyle sürüp gider. Bir sabah büronun sahibi onu yanına çağırıp uzun bir metni dikte etmesini isteyene kadar… Bartleby’nin dudaklarından, kendisini simge haline getiren o cümle sakince dökülür: YAPMAMAYI TERCİH EDERİM!

            Mühürdarlık bürosunun diğer kâtipleri bu cevaba çok sinirlenirler. Çünkü, Bartleby’nin yapmamayı tercih etmesi onların iş yükünü artıracaktır. Patron ise şok olur, cevabı yanlış anladığını düşünerek sorusunu tekrar eder. Bir kez daha aynı cevabı alsa da öfkelenmez daha doğrusu öfkelenemez. Bartleby’nin cevabını verirken sergilediği nezaket, beden dili ve ses tonu öfkelenmesini engeller. İlerleyen günlerde Bartleby’nin “yapamamayı tercih ettiği” şeylere yenileri eklenir. Postaneye gitmek, istenen bir eşyayı getirmek de yapmamayı tercih ettiği işler arasındadır artık. Patron da yavaş yavaş sinirlenmeye başlar. Onu, öfkesine hâkim olmaya iten tek şey Bartleby’nin çalışkanlığıdır. Kendi istediği metinleri hala dikte etmeye hem de bunu en iyi şekilde yapmaya devam etmektedir. Peki işler nerede sarpa sarar? Ona da bakalım.

            Patron, bir pazar günü büroya uğramaya karar verir. Anahtarı kilide sokar ancak kapıyı açamaz. İçeriden Bartleby’nin kibar cevabı duyulur: “Müsait değilim, sonra gelin.” Mühürdar şaşkına dönmekle beraber Bartleby’nin isteğini yerine getirir. Dışarıda biraz dolaştıktan sonra geri döner ve Bartleby’nin bürosunu ev gibi kullandığını fark eder. Hem de kira ödemeden...  Ertesi sabah kâtibe kalacak başka bir yer bulmasını söylediğinde aldığı cevap patronu sersemletir: “Kalmayı tercih ederim.” Bir süre sonra hiçbir iş yapmamaya başlayan kahramanımızı işten çıkarmayı da bürodan göndermeyi de başaramaz. En sonunda ondan kurtulmak için bürosunu taşıyarak çözüm bulma yoluna gider.

            Herkes taşındıktan sonra Bartleby, bir süre daha büroda kalmaya devam eder. Büronun mal sahibi mühürdardan yardım istemeye gelir. Polise bilgi vermek zorunda olduklarını söyler ve mühürdarın onunla son kez konuşmasını rica eder. Mühürdar onunla son kez konuşur fakat yine ikna edemez. Bunun üzerine Bartleby hapse gönderilir. Mühürdar, Bartleby'yi hapishanede ziyaret eder. Bartleby, onu suçlayan birkaç cümlenin ardından konuşmamayı tercih eder. Kitap, “Vah Bartleby! Vah insaniyet!” cümlesi ile son bulur.

            Novellamız son bulsa da “yapmamayı tercih ederim.” cümlesi önemini korumaya devam eder. Hatta yıllardır, “bireysel olan politiktir” mottosuna örnek teşkil edecek şekilde farklı alanlarda aktivistler tarafından slogan olarak kullanılır. Bu arada değinmeden geçemeyeceğim bir nokta daha var, öykümüzün kahramanının edebiyat çevresinde farklı bir ünü daha var. Kendisi “Bartleby Sendromu” olarak adlandırılan sanatsal bir reddedişe adını vermiştir. Yazarların yeteneklerine rağmen çeşitli nedenlerle bazen nedeninin ne olduğunu bile bilmeden yazmaktan, yaratmaktan vazgeçmesi durumuna Bartleby Sendromu denmektedir. Bu sendromu yaşayan o kadar çok sanatçı vardır ki başka bir kitabın konusu olmuştur. Enrique Vila-Matas, “Bartleby ve Şürekası” isimli romanında bu konuyu uzun uzun ele alır.

            İşte, Kâtip Barleby’nin hikayesi böyle. Ben, Can Sanat Yayınları Kısa Klasikler serisinden okudum. Kaya Genç’in çevirisi mükemmel. Diğer taraftan, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, kitabı harika bir tanıtım yazısı ile yayımladı. Bu tanıtım yazısına da burada yer vermek istiyorum: Yirminci yüzyıl edebiyatını etkileyen Bartleby, dünya edebiyatının simge karakterlerinden biri, hayata karşı takınılan alabildiğine net bir tavrın ismidir. Kâtip Barleby, bir reddedişin, bir direnişin, nihayet insanın kendisi olarak kalma iradesinin ölümsüz simgesidir.

            Sürekli mutlu olmamız veya bir şeylerden keyif almamızı bekleyen toplumsal düzende, şikâyet etmeden her beklentiyi severek karşılamamızı isteyen iş yaşamında aslında hepimiz bir gün Bartleby olmayı hayal etmiyor muyuz? Yapmama yönündeki tercihimizi dile getirip oyundan çıkmayı düşünmeyenimiz var mı? Bence yok…

                


Kitaplara ve Okumaya Dair

  KİTAPLARA VE OKUMAYA DAİR “Akşam vakti, büyüleyici bir masalın tam ortasındaki bir çocuğa, kerameti kendinden menkul bir gerekçe göstere...