“Ciddi bir insanı pasif bir direniş kadar çileden çıkaran bir şey yoktur.”
Yazar Jale Sancak’la yürüttüğümüz “Eleştirel Okuma Atölyesi”nde Hermann Melville’in Kâtip Bartleby’sini inceleyeceğimiz hafta güzel bir tesadüf eseri o dönemde 8 yaşında olan oğlum da aynı yazarın Mobby Dick’ini okuyordu. Kitabı, özellikle, ismini söyleyerek sipariş etmişti almam için. Doğrusunu söylemek gerekirse bu büyük eseri ilkokul öğrencisi bir çocuğun biliyor olmasına hiç şaşırmamıştım. Çünkü o, Moby Dick’ti ve kitaplara azıcık ilgisi olan bir çocuk tarafından biliniyor olması gayet doğaldı. Çünkü ben de o klasiği okuduğumda aşağı yukarı oğlumla aynı yaşlardaydım.
Oğlum
kendi kitabını, ben de kendiminkini mutlu mesut okuyup bitirdikten ve Melville’in
hayat hikayesini Jale Sancak’ın düzenlediği çalışmada öğrendikten sonra buna
aslında şaşırmam gerektiğini fark ettim. Şaşırdım çünkü klasik romanın
başyapıtlarından biri sayılan Moby Dick’i ve birçok yapıta ilham veren kısa
kült öyküsü Kâtip Bartleby’yi ardında bırakıp öldüğünde Melville’in çok kısıtlı
bir çevre tarafından tanınan, adı sanı bilinmeyen bir yazar olduğunu bilmiyordum.
Melville,1819’da
sekiz çocuklu bir ailenin üçüncü çocuğu olarak dünyaya gelmiş, ekonomik
zorluklar nedeniyle küçük yaşta çalışmak zorunda kalmıştı. Onun için çalışmak, kitaplara
ulaşmak ve hayatını sürdürebilmek için zorunlu olarak yaptığı bir eylemdi. Bir
yandan Shakespeare
okuyup bir yandan da tarih ve antropoloji konularında kendini geliştirmişti. 18 yaşında Liverpool’a
giden bir gemide tayfa olarak iş bulması ile denizcilik hayatı başladı. On sekiz
aylık bir yolculuğun ardından gemiden kaçtı, Yamyam olarak bilinen Typee yerlilerinin
arasında bir süre yaşadı, hapishanede tutuklu kaldı. Bu zorluklar içerisinde
boş durmuyordu. Kâğıt ve kaleme ihtiyaç duymadan, ileride yazacağı Moby Dick
adlı eserinin alt yapısını zihinde oluşturdu. 1843’te ABD Donanmasına katıldı
ve ertesi yıl Boston’a geldi. 1863’ten itibaren New York’ta gümrük müfettişi
olarak çalıştı. Aslında yapmak istediği sadece yazmaktı ama yaşayabilmesi için
para da kazanması gerekiyordu.
Kâtip
Bartleby isimli uzun öyküsünü Melville bu yıllar arasında yazdı. Kitabın
kahramanı Kâtip Bartleby, Melville’i yaşadığı dönemde üne kavuşturamadı hatta onun
ünü yazarın önüne geçti. Bartleby’yi bu kadar önemli bir simge haline getiren
ne oldu? Bunu anlamak için yazarın hayat hikâyesinin ardından kitaptaki kurguya
bir göz atalım: Uzun zamandır üç katiple çalışan mühürdarlık bürosu, işlerinin
çoğalması nedeniyle yeni bir çalışan arayışına girer. Bir sabah kapıda hayalet
gibi bir adam belirir. Sessiz, sakin, temiz görünüşüyle kâtip olmak için
biçilmiş kaftandır. İşe hemen kabul edilir. Adı Bartleby’dir yeni kâtibin.
Mühürdarlık bürosunun sahibi kısa süre sonra turnayı gözünden vurduğunu
düşünmeye başlar. Yeni kâtip hiç durmadan çalışmakta, büroya herkesten önce
gelip en son çıkmakta, en uzun metinleri birbiri ardına hiç şikâyet etmeksizin
kopya etmektedir. Bu böyle sürüp gider. Bir sabah büronun sahibi onu yanına
çağırıp uzun bir metni dikte etmesini isteyene kadar… Bartleby’nin
dudaklarından, kendisini simge haline getiren o cümle sakince dökülür:
YAPMAMAYI TERCİH EDERİM!
Mühürdarlık
bürosunun diğer kâtipleri bu cevaba çok sinirlenirler. Çünkü, Bartleby’nin
yapmamayı tercih etmesi onların iş yükünü artıracaktır. Patron ise şok olur,
cevabı yanlış anladığını düşünerek sorusunu tekrar eder. Bir kez daha aynı
cevabı alsa da öfkelenmez daha doğrusu öfkelenemez. Bartleby’nin cevabını
verirken sergilediği nezaket, beden dili ve ses tonu öfkelenmesini engeller.
İlerleyen günlerde Bartleby’nin “yapamamayı tercih ettiği” şeylere yenileri
eklenir. Postaneye gitmek, istenen bir eşyayı getirmek de yapmamayı tercih
ettiği işler arasındadır artık. Patron da yavaş yavaş sinirlenmeye başlar. Onu,
öfkesine hâkim olmaya iten tek şey Bartleby’nin çalışkanlığıdır. Kendi istediği
metinleri hala dikte etmeye hem de bunu en iyi şekilde yapmaya devam
etmektedir. Peki işler nerede sarpa sarar? Ona da bakalım.
Patron,
bir pazar günü büroya uğramaya karar verir. Anahtarı kilide sokar ancak kapıyı
açamaz. İçeriden Bartleby’nin kibar cevabı duyulur: “Müsait değilim, sonra
gelin.” Mühürdar şaşkına dönmekle beraber Bartleby’nin isteğini yerine getirir.
Dışarıda biraz dolaştıktan sonra geri döner ve Bartleby’nin bürosunu ev gibi
kullandığını fark eder. Hem de kira ödemeden...
Ertesi sabah kâtibe kalacak başka bir yer bulmasını söylediğinde aldığı
cevap patronu sersemletir: “Kalmayı tercih ederim.” Bir süre sonra hiçbir iş
yapmamaya başlayan kahramanımızı işten çıkarmayı da bürodan göndermeyi de
başaramaz. En sonunda ondan kurtulmak için bürosunu taşıyarak çözüm bulma
yoluna gider.
Herkes
taşındıktan sonra Bartleby, bir süre daha büroda kalmaya devam eder. Büronun
mal sahibi mühürdardan yardım istemeye gelir. Polise bilgi vermek zorunda
olduklarını söyler ve mühürdarın onunla son kez konuşmasını rica eder. Mühürdar onunla son kez
konuşur fakat yine ikna edemez. Bunun üzerine Bartleby hapse gönderilir. Mühürdar,
Bartleby'yi hapishanede ziyaret eder. Bartleby, onu suçlayan birkaç cümlenin
ardından konuşmamayı tercih eder. Kitap, “Vah Bartleby! Vah insaniyet!” cümlesi
ile son bulur.
Novellamız son bulsa da “yapmamayı tercih ederim.”
cümlesi önemini korumaya devam eder. Hatta yıllardır, “bireysel olan
politiktir” mottosuna örnek teşkil edecek şekilde farklı alanlarda aktivistler
tarafından slogan olarak kullanılır. Bu arada değinmeden geçemeyeceğim bir
nokta daha var, öykümüzün kahramanının edebiyat çevresinde farklı bir ünü daha
var. Kendisi “Bartleby Sendromu” olarak adlandırılan sanatsal bir reddedişe
adını vermiştir. Yazarların yeteneklerine rağmen çeşitli nedenlerle bazen
nedeninin ne olduğunu bile bilmeden yazmaktan, yaratmaktan vazgeçmesi durumuna
Bartleby Sendromu denmektedir. Bu sendromu yaşayan o kadar çok sanatçı vardır
ki başka bir kitabın konusu olmuştur. Enrique Vila-Matas, “Bartleby ve Şürekası”
isimli romanında bu konuyu uzun uzun ele alır.
İşte, Kâtip Barleby’nin hikayesi böyle. Ben, Can Sanat
Yayınları Kısa Klasikler serisinden okudum. Kaya Genç’in çevirisi mükemmel.
Diğer taraftan, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, kitabı harika bir tanıtım
yazısı ile yayımladı. Bu tanıtım yazısına da burada yer vermek istiyorum: Yirminci
yüzyıl edebiyatını etkileyen Bartleby, dünya edebiyatının simge karakterlerinden
biri, hayata karşı takınılan alabildiğine net bir tavrın ismidir. Kâtip Barleby,
bir reddedişin, bir direnişin, nihayet insanın kendisi olarak kalma iradesinin
ölümsüz simgesidir.
Sürekli mutlu olmamız veya bir şeylerden keyif almamızı
bekleyen toplumsal düzende, şikâyet etmeden her beklentiyi severek karşılamamızı
isteyen iş yaşamında aslında hepimiz bir gün Bartleby olmayı hayal etmiyor muyuz?
Yapmama yönündeki tercihimizi dile getirip oyundan çıkmayı düşünmeyenimiz var
mı? Bence yok…
5 yorum:
Funda Hanım, harika bir özet, yerinde tespit ve günümüz çalışma hayatı için müthiş bir çıkarım kaleminize sağlık.
Reddetmek ve tercih etmek üzerine kurulu hayatlarımız… Düşüncelerimi ayıklamama katkısı oldu bu yazının. Hikayemi biliyorsun Funda.
Tercihlerimiz ve onlari ifade edis seklimiz. Ilk firsatta okumam gerek bu kitabi. Kalemine saglik.
Kalemine sağlık arkadaşım.Düzenin dişlisine kendisini kaptırmamak uğruna,modern zamanların ciddi ilerleme gayesindeki büyük yıkımlara karşı nefes alabilmenin bir duruşu gibi geldi kahramanın küçük edinimleri...
Funda Hanımcığım, eline, emeğine ve yüreğine sağlık. Çok güzel bir inceleme olmuş.
Yorum Gönder