25 Ocak 2018 Perşembe

Bir Var Olma Biçimi Olarak Öğretmenlik

"Sıradan öğretmen anlatır, iyi öğretmen açıklar, yetenekli öğretmen yapar ve gösterir.
Büyük öğretmen ise esin kaynağı olur "
William A. Ward

Öğretmenlik eski çağlardan bu yana hep kutsanmaya ve yüceltilmeye açık bir meslek olagelmiştir. Eğitim fakültesine girdiğiniz, gencecik bir öğretmen adayı olduğunuz ilk günden itibaren yapacağınız işin ne kadar kutsal olduğunu duyduğunuz için mesleğinize bakışınız buna göre şekillenir. Ben algınız, kim olduğunuza ilişkin anlayışınız bu eksende gelişir ve sonuçta öğretmenlik var olma biçimimiz haline gelir. Hatta zaman zaman kendimiz olmayı unuturuz.
Bir öğretmenin- her ne kadar var oluş biçimi olarak işini benimsemiş olsa da- her şeyden önce kendisinin farkında olan otantik bir birey olmasına izin verilmesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Kendisi olma özgürlüğü olan öğretmen, olumlu ve olumsuz yönlerini, zayıf ya da güçlü yanlarını güce dönüştürmeyi daha kolay başarabilir. Hata yapmayan, mükemmel bir birey olmaya çalışmanın yorgunluğundan korunarak sıradan bir insan olduğunu kabullenip kişiliğinin renklerini sınıfa yansıtabilir. Böylece sınıflarında daha yaratıcı, daha esnek olan öğretmenler daha iyi bir öğrenme ortamı sağlayabilirler.
Öğretmenden her konuda karar mekanizması olması istendiği zaman ya da öğretmen üzerinde böyle bir yük hissettiğinde öğrenciler de bu durumdan olumsuz anlamda etkilenebilir. Sadece öğretmenin lider olduğu, öğrencinin söz sahibi olmadığı, görüş alışverişinin az olduğu ortamlarda pasif duruma geçen öğrenci düşünme ve öğrenme sürecinde zorlanmaya başlar. Bunun yerine, öğretmenin ve öğrencinin kişilikleri için aynı anda anlam ifade eden, söz sahibi oldukları, düşünce alışverişi yapmalarına fırsat sunan ortamlar yaratılmalıdır.
Günümüzde öğretmenlerin işi sadece sınıf içinde ders anlatmaktan ibaret değil. Yapılacak çalışmaların planlanması, öğrenci ve okul profiline göre çeşitlendirilmesi, bunların uygun şekilde anlatılması, mesleki açıdan kendini geliştirme çabaları gibi fazla sayıda değerler dizisi işimize eşlik ediyor. Öğretmenlerden beklenen ne olursa olsun, sonuçta bizim için önemli olan öğrencilerimizle birlikte yaptıklarımızdır. Her şeyin yolunda gittiği, birlikte yaşayan, çalışan, paylaşan öğrencilerin ve öğretmenlerin bir arada olduğu sınıflar öğretmenin otantik ve özgür olması sonucunda başarıya ulaşabilir. Açık iletişim kurabilen, kendisi olma cesaretini gösterebilen öğretmen, öğrencisinin de sınıf ortamında kendisini ortaya koyması için gerekli ortamı hazırlayabilir. Akademik bilgi ve beceriler de zaten bu temeller üzerine kurulabilir. Böylece belki biz öğretmenler de sıradan insan olma hakkımızı koruyarak sıradan öğretmen olmaktan kurtulup önce iyi, sonra yetenekli ve hatta büyük öğretmen olma yolundaki serüvenimize keyifle devam edebiliriz.

20 Ocak 2018 Cumartesi

Öğrencilerimize Okuma Alışkanlığı Kazandırmak




Image result for detachment movie

"Kitapları seviyor musunuz öyleyse hayatınız boyunca mutlu olacaksınız demektir."
Jules Chore

Öğretmenler olarak sürekli üzerinde durduğumuz, öğrencilerimizin kazanmasını belki de en çok önemsediğimiz şey okuma alışkanlığı... Öğrencilerimize okuma alışkanlığını nasıl kazandıracağımız konusunda onlarla hiç durmadan konuşuyoruz, yapmaları gerekenleri anlatıyoruz. Bu da yeterli olmayınca ailelerine çeşitli reçeteler sunuyoruz. Günde şu kadar sayfa okusun, şu kadar zamanını okumaya ayırsın diyoruz. Bakıyoruz olmuyor, okuma alışkanlığı kazandırmayı hedefleyen çeşitli projeler üretmeye çalışıyoruz. Ben de bir öğretmen olarak bu konuda çeşitli projeler ürettim, birçok projenin içinde yer aldım.
Çocuklara yapmaları gereken şeyleri anlatmak, ilgilerini çekecek kitaplar tavsiye etmek, projeler üretmek, ailelerle işbirliği yapmak… Ne yaparsanız yapın sonuç çok fazla değişmiyor. Başlangıçta bir heves okumaya başlayan öğrenciler zaman ilerledikçe ilgilerini kaybediyorlar. Hedef ya proje için verilen dökümanları doldurma amacına dönüşüyor ya da arkadaşından daha fazla sayfa kitap okuma hırsına… Yani yapılan çalışmalar kalıcı bir okuma alışkanlığının oluşmasına yetmiyor.
Peki ne oluyor da bu kadar üzerinde durduğumuz, enerji harcadığımız bir konuda ne yaparsak yapalım istediğimiz sonucu elde edemiyoruz?
Uzun zamandır kafamı kurcalayan bu soru, bir süredir izlemeyi düşündüğüm ve dün gece izleyebildiğim bir filmden sonra biraz da olsa cevap buldu diyebilirim. Tony Kaye’nin yönetmenliğini yaptığı, Adrien Brody’nin başrolünü oynadığı bir film: “Detachment- Kopma”
Olayların, Amerika’nın kenar mahallelerinde geçtiği, öğrencilerini sevgiyle yola getiren, içi sevgi dolu öğretmenlerin başarı hikâyelerinin anlatıldığı, aslında çok da gerçekçi olmayan filmlere hep çok mesafeli olmuşumdur. Bahsedeceğim film, konuyu çok daha farklı, daha gerçekçi bir açıdan ele almasıyla diğerlerinden ayrılıyor.
İlk sahne, Albert Camus’nün  “ve hayatımda aynı anda hiç böylesine kopmuş ve bir o kadarda kendimde hissetmemiştim.’’ cümlesiyle başlıyor.  Film, ilk dakikasından itibaren her cümlesi, sahnesi ve alıntılarıyla sizi sarsıyor ancak bu başka bir yazının konusu…
Benim ilgimi çeken kısma gelince; Geçici öğretmen olarak çalışan öğretmen Henry Barthes, filmin bir sahnesinde okulla hiç alakası olmayan, her birinin hayatı diğerinden daha zor olan öğrencilerine özetle şöyle diyor: “Kadınlar hep daha güzel, daha çekici olması gereken pazarlama kurbanları, erkekler ise onlar üzerinde güçlerini denemek zorunda olan farklı kurbanlar. Bazı güçler ölene dek bizi aptallaştırmak için sürekli çalışacaklar. Bu yüzden kendimizi savunmak için, bu yığınla saçmalığı beynimize sokma girişimleriyle mücadele etmek için hayal gücümüzü canlandıracak, vicdanımızı ve inanç sistemimizi geliştirecek şeyleri okumalıyız.”
Evet, yapmadığımız, yapmayı unuttuğumuz bu işte. Çocuklara sürekli ne yapmaları gerektiğini, nasıl yapmaları gerektiğini anlatıyoruz ama neden okumaları gerektiğini anlatmıyoruz. Bir neden aradıkları ve bunu biz yetişkinlere sordukları zaman sadece derslerinde daha başarılı olmak için okumaları gerektiğini söyleyip bir üst basamağa geçemiyoruz. Oysa her yaş grubuna uygun bir dille okumanın onlara ne kazandıracağını anlatıp öğrencilerimizi yüreklendirmemiz gerek.
Onlara okumayla, iç dünyalarının zenginleşeceğini, bakış açılarının genişleyeceğini, önyargılarından kurtulup daha hoşgörülü olabileceklerini en önemlisi ise kendilerini bilginin gücüyle zorluklar karşısında daha kolay savunabileceklerini bıkıp usanmadan anlatmamız gerekiyor.
Ve en önemlisi model olmak. Çevresinde, okuyarak kendi edindiği kazanımları onlarla paylaşan, okumaktan keyif alan yetişkin gören çocuklar zaman içerisinde farkında olmadan bunun çok kıymetli bir eylem olduğunu fark edip modellemeye başlıyorlar. Bu benim her sınıfımda deneyimlediğim ve sonuçlarını keyifle izlediğim bir durum. 
Okumayı hayatının en büyük keyfi haline getirmiş, alışkanlık kazanmış çocukların sınıflarımızda, evlerimizde ve ülkemizde artması kısmen de olsa bizim elimizde. Yaşlarına uygun eserleri tanımalarını sağlayacak müfredatlar hazırlayıp yorumlama becerilerini geliştirmemiz okuma aşkı taşıyan mutlu, sağlıklı bireyler olarak yetişmelerine katkıda bulunacaktır.

Jules Chore’un dediği gibi, böylece belki de hayatları boyunca mutlu olacak insanlar olarak büyümeleri için küçük adımlar atmaya başlayabilirler.

10 Ocak 2018 Çarşamba

Her Çocuk Üstün Yeteneklidir


Image result for her çocuk üstün yeteneklidir


“İyi bir öğretmen, yavaş yavaş kendisini gereksiz hale getirendir”
Thomas Carruthers
Geçtiğimiz yaz, öğretmen olan bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine Prof. Bahar Eriş’in “Her Çocuk Üstün Yeteneklidir” isimli kitabını okudum. Çok etkilendiğim, her satırını tekrar tekrar okuduğum, sıklıkla belli bölümlerini gözden geçirdiğim bir kitap oldu.
Özellikle biz öğretmenlerin, öğrencilerimizin hayatındaki yerimiz konusundaki farkındalığımı artırmış olması benim için özel kıldı okuduğum satırları... Sanat ve bilim alanında dünyaya yön vermiş insanların hayat öyküleriyle güçlendirilen örnekler, kitabı daha ilgi çekici hale getirmiş. Kendime sık sık sorduğum, “Bir öğretmen olarak neler yapmalıyım?” sorusuna yeni cevaplar buldum.
Öğrenmeye giden yolda büyük bir paya sahip biz öğretmenlere neler düşüyor?
Öncelikle bilgi ve deneyimlerimizi öğrencilerin ihtiyacı doğrultusunda uygulamaya koyma konusunda gayret etmeliyiz. Öğretmenin, empati yeteneğinin olması, öğrenciyi dinlemesi ve gözlemlemesi, öğrenciyle güven bağı kurabilmesi, kendisinin her konuda uzman olmadığını kabul edebilecek özgüvene sahip olması, öğrenciyi gerektiğinde doğru kaynaklara, kanallara yönlendirebilecek mesleki donanıma sahip olması, çoğunlukla kendisi yapmak yerine yaptırması, çözmek yerine çözdürmesi, deyim yerindeyse balık vermek yerine balık tutmayı öğretmesi gerekiyor. 
Öğretmek sözcüğünün işaret ettiği pasif eylemden ve bu anlamdaki geleneksel öğretmenlik anlayışından elimizden geldiği kadar sıyrılıp öğrenme süreci için gerekli olan duygusal, kişisel, aktif ve içsel sürecin bir parçası olmalı, Carruthers’in dediği gibi yavaş yavaş kendimizi gereksiz hale getirmeliyiz.
Olumlu bir öğrenme süreci için kural şu: Konuyu açıklama, önce kendi yaparak gösterme, daha sonra öğrenciye yaptırma, öğrenciyi izleyerek hatalarını düzeltme ve yoğun tekrar yaptırma. Amaç adım adım ilerlemek, hatalardan öğrenmek, bol tekrarla pekiştirmek, bir kerede büyük hamleler yerine küçük adımlarla gelişme sağlamak.
Öğrenmenin duygusal bir süreç olduğundan hareketle, konuyu sevdirmek çok önemli. Öğrencinin dikkatini çekmek, konuyu ilginç kılmak ve öğrencinin daha çok öğrenmek istemesini sağlayacak bir ortam oluşturmak. Diğer bir deyişle öğretmenin duygusal zekâsının yüksek olması gerektiğini söylemek yanlış olmaz.
Kitabın çok ilgimi çeken bölümü, “Yeteneğin Şifresi” isimli bir başka kitaptan yapılan alıntı oldu. Yetenekleri dünyaca üne kavuşmuş kişilerin öğretmen ve koçlarını inceleyen Coyle, başarılı öğretmenlerin konuşmaktan çok dinlediklerini, öğrencilerinin hatalarını gördüklerinde kısa ve kesin ifadelerle müdahale ettiklerini belirtiyor. Cümlelerinde “Lütfen şunu yapar mısın?” ya da “Sence şöyle yapsan nasıl olur?” gibi belirsiz ifadeler kullanmıyorlar. Bunun yerine kısa, hedefe odaklı, emir kipinde ifadeler kullanıyorlar. “Şimdi bunu yap!” gibi. Bunu söylerken bir diktatör gibi değiller. Sadece hedefe ulaşmak için yapılması gerekeni dürüstçe söylüyorlar. Hedefe ulaşıldığında, “Güzel, şimdi bir sonraki adımda şunu yap,” diyerek başarıyı övüyorlar ve bir sonraki adıma geçiş için basamak olarak kullanıyorlar.
Öğrenme yolculuğunda öğrencilerime daha iyi bir rehber olabilmek için keyifle okuduğum bu kitabın içeriğini uygulamaya gayret ederken de çok keyif aldığımı söylemeliyim. Bilgiye ulaşmanın kolay olduğu günümüzde bilgiyi değil, doğru bilgiye etkin şekilde ulaşmayı öğretebilmek umuduyla...

2 Ocak 2018 Salı

Hoş Geldin 2018...

"Alışkanlık, anahtarı kaybolmuş bir kelepçedir."


Yeni yıl hepimiz için yeni kararlar demek. Aldığımız ama genellikle uygulamadığımız kararların yavaş yavaş yüke dönüşen tatlı telaşıyla başlıyoruz her yıla. Yılın ilk günlerinde,  aldığımız kararlara hevesle uyuyoruz, zaman geçmeye başladıkça yavaş yavaş önce üşeniyoruz ve erteliyoruz sonunda da onları tamamen unutup eski alışkanlıklarımıza geri dönüyoruz. 

Ben de her yıla kafasında çılgın projeler ve büyük hayallerle başlayanlardanım. Uygulayabiliyor muyum kararlarımı? Sadece kısa bir süre. Sonra alışkanlıklar giriyor devreye...

Tam da bu durumdayken uzun zamandır okumayı ertelediğim bir kitabı alıyorum elime yılın ilk gününde. Ahmet Şerif İzgören'in "Şu Hortumlu Dünyada Fil Yalnız Bir Hayvandır" isimli kitabı. 
Çocukluğumdan beri bir kitabı elime ilk kez aldığımda rastgele bir sayfasını açıp göz atma alışkanlığım var. Bu kez de öyle yapıyorum.
Amos Parrish'in "Alışkanlık, anahtarı kaybolmuş bir kelepçedir." cümlesini görüyorum önce. İlgiyle okumaya başlıyorum kitabı. Sanki yılın ilk günlerinde okuyalım diye yazılmış gibi…

Kitapta yer alan bir bölüm daha da çok ilgimi çekiyor yukarıdaki cümleden. “Kim olduğumuza dair” bölümün adı. Max Ehrmann’ın bir şiiri ile başlıyor. Yeni yıl kararlarımın tamamını değiştirmemi sağlayan bir şiir. Diyor ki;


“Gürültü ve karmaşanın ortasından sakince geç; sessizlikte büyük bir huzur olduğunu hatırlayarak… Mümkün olduğunca ama teslim olmaksızın herkesle iyi geçin. Doğru bildiğini sesini yükseltmeden ama açık seçik dile getir ve diğerlerine de kulak ver; ne kadar pırıltısız görünse de onların da bir hikâyesi vardır. Gürültücü ve saldırgan insanlardan uzak dur, çünkü onlar özüne sıkıntı verirler. Eğer kendini başkalarıyla kıyaslayıp durursan; ya mutsuz ya da kendini beğenmiş olursun. Çünkü her zaman senden daha iyi ya da daha kötü durumda birileri olacaktır. Planların kadar gerçekleştirdiklerinden de zevk al. Kariyerine ilgini hiç kaybetme; ne kadar basit olursa olsun, zamanın değişen kaderine karşı tek hazinendir. İşinde temkinli ol, dünya sahtekârlıklarla doludur. Fakat bu temkinliliğin, sahip olduğun meziyetleri kullanmana engel olmasın; çok insan yüksek idealleri için çırpınır ve hayat her yerde kahramanlıklarla doludur. Kendin ol. Özellikle sevmediğin halde seviyormuş gibi davranma. Aşka kırgın da olma; çünkü bütün hayal kırıklıklarına rağmen aşk çimenler gibi yeniden doğar hiç beklemezken. Yılların geçişine saygıyla boyun eğ ve asaletle terk et gençliğin heveslerini. Ruhunu güçlendir beklemediğin anda gelen talihsizliklere karşı seni koruması için. Ama bu karanlık hayallerle kendini üzme. Pek çok korku bitkinlik ve yalnızlıktan doğar. Kendine karşı nazik ol. Sen de bu evrenin çocuğusun en az ağaçlar ve yıldızlar kadar. Sen fark etsen de etmesen de evren olması gerektiği gibi hareketlerine devam ediyor zaten. Bu yüzden Tanrı’dan her ne alıyorsan onunla barış içinde ol. Çabaların ve emellerin ne olursa olsun, hayatın gürültülü karmaşasında barış ve huzuru kalbinden hiç eksik etme. Bütün basitlikleri, yıpratıcılığı ve hayal kırıklıkları ile bile dünya çok güzel. Neşeli ol. Mutlu olmak için çırpın. “
Max Ehrmann/ 1927


En basit hedefler uygulamakta en çok zorlandıklarımız sanırım. Bunu bir kez daha fark etsem de tekrar denemeye karar verdim. Umarım uygulayabilirim. İyi seneler…


Kitaplara ve Okumaya Dair

  KİTAPLARA VE OKUMAYA DAİR “Akşam vakti, büyüleyici bir masalın tam ortasındaki bir çocuğa, kerameti kendinden menkul bir gerekçe göstere...