18 Nisan 2019 Perşembe

Hayvan Çiftliği Üzerine Bir Söyleşi

Bütün hayvanlar eşittir ama bazı hayvanlar öbürlerinden daha eşittir. / George Orwell
Bütün kitaplar eşittir ama bazı kitaplar öbürlerinden daha eşittir. / Cemal Üster

Geçtiğimiz ocak ayında Kolektif Sanat Atölyesi B.iz Mekân’da harika bir söyleşiye katıldım.  Katıldığım günden bu yana deneyimimi yazıya dökmek istesem de sürekli erteledim. Yazmak istedim çünkü söyleşiden çok keyif aldım. Erteledim çünkü bu kadar önemli bir eser hakkında yazmak çok zordu. Hayvan Çiftliği; üzerine çok yazılmış, çok yorum yapılmış bir peri masalı. Bütün hayvanların eşit ama bazılarının öbürlerinden daha eşit olduğu bir peri masalı…

Eseri ilk okuduğumda yıl 2004’tü ve çok etkilenmiştim. Çok gençtim ve zaten dünyaya açılan her pencereden etkilenmeye çok istekliydim.  Aradan on beş yıl geçtikten sonra ikinci kez okuduğumda yine çok etkilendim ama bu kez durum farklıydı. İkinci okuyuşumda yaşadığım deneyim, bir çağdaş klasiği okuyup bitirmenin çok ötesindeydi. Bu kadar etkilenmemin en önemli nedeni, hayatımda yeri çok özel olan felsefe öğretmeni Duygu Çağlar’ın (kendisi nikâh şahidim aynı zamandaJ) ayrıntılı araştırma ve notlarını paylaşarak kitaptaki olay ve karakterlere farklı bir açıdan bakmamı sağlaması.  Bir de gerek dünyada gerekse ülkemizde iktidar kavramının, aradan geçen on beş yıllık süre içinde çok değişmiş, köprünün altından çok sular akmış olması… Duygu Çağlar bu çalışma sırasında, yaptığımız okumadan yola çıkarak kendimize öncelikle “İnsan nasıl bir varlıktır?” sorusunu sormamızı sağladı ardından bir kitabı farklı şekillerde nasıl değerlendirebileceğimize dair ipuçları verdi. 

Ekim devriminin sert bir eleştirisi olan “Hayvan Çiftliği”nin başkişileri hayvanlardır. Bir çiftlikte kötü şartlarda yaşayan hayvanlar… Kendilerini sömüren insanlara başkaldırıp çiftliğin yönetimini ele geçirirken tek amaçları daha eşitlikçi, herkesin refah içinde yaşadığı bir toplum oluşturmaktır. Kısa bir süre sonra iktidarı en akıllıları olan domuzlara devrederek eskisinden daha acımasız yönetildikleri bir toplumun içine düşerler. İsimleri tesadüfen koyulmamış olan “dört ayak”lar aslında George Orwell’in eleştirilerinden nasiplerini alan liderlerdir. Yazar, eleştirdiği sistemin ve kişilerin adını vermese de kolaylıkla benzetmeler yapabilmemizi sağlayacak noktalara değinir. Hayvanlar üzerinden, insan denilen varlığın iktidarı eline geçirince neler yaptığını, iktidarın aslında hayatımızın her yerinde, her alanda karşımıza çıktığını, kitabı okudukça endişeyle fark etmemizi sağlar. Ele geçiren insanların iktidarı doğru kullanması için biz iktidarı verenlerin hiçbir şey yapmadığımızı, mevcut konfor alanımızdan taviz vermemek için her şeye “evet” diyerek nasıl mutsuz insanlara dönüştüğümüzü görmemizi ister. Kendimizi kitabın sayfalarını çevirdikçe iktidarın cinsiyetinin neden erkek olduğunu, iktidar kadınlarda olsa dünyanın farklı bir yer olup olmayacağını sorgularken buluruz. 


Her satırında hem tarihi hem de yaşadığımız dönemi, bizi yönetenleri, güç kavramını bir kez daha sorgulatan eser, yazılmasının üzerinden bu kadar uzun zaman geçmesine rağmen günümüz siyasetine de ışık tutuyor.  Bugün de etrafımıza baktığımızda, iktidarı elinden kaçırmamak için güç kullanmaktan çekinmeyen Napoleonları, hiç durmadan çalışan ve tek amacı daha çok çalışmak olan işçi at Boxerları, az konuşan, huysuz, her yeniliğin geçici olduğunu bilen eşek Benjaminleri, iktidara başkaldırmadan yaşayan hayvanların öldükten sonra kavuşacakları şeker dağlarını anlatan din bilimci karga Moses’i, tek derdi şeker yemek ve kurdeleler takmak olan kısrak Moly’yi insana dönüşmüş halde görebiliriz. Zaten iktidarların her başı sıkıştığında kendilerine mutlaka bir domuz Snowball bulduklarına, toplumun okuma yazma bilen aydını keçi Murriel sorumluluğunu yerine getirmediği için okuma yazma bilmeyen cahil kesimin sistemi nasıl etkilediğine  her gün şahit olmuyor muyuz? Özellikle de her krizde koro halinde “Dört ayak iyi, iki ayak kötü” diyerek ayaklanmaları önleyen koyunlar, iktidarı korumak için salyalarını akıtan ve ısırmaktan çekinmeyen köpekler her yerde karşımıza çıkmıyor  mu? Kitabın sonunda kendime soruyorum peki ben kimim? Pink Floyd’a "Animals" albümü için ilham veren  hayvanlardan hangisiyim? 

6 yorum:

Adsız dedi ki...

Çok once okuduğum bir kitabın yorumunu bugün okuduğumda çok daha fazla etkilendim. Bildiğimiz, bilmediğimiz kitapları önümüze karşılıksız sunduğun için çok teşekkür ederim sevgili Funda:)

Adsız dedi ki...

Canım, bir zamanlar okuduğum, bildiğim bir kitabın yine, yeniden beklemediğim anda karşıma çıkması çok güzel oldu. Seni seviyorum sevgili kitap kurdum.

Adsız dedi ki...

Geçmişte yaşanan ve yine aslında bugün hiç değişmeden bize dayatılan sistemin en iyi şekilde eleştirildiği ve anlatıldığı çok güzel bir kitaptı.Yorumun çok güzeldi, kalemine sağlık canım:)

Unknown dedi ki...

Cok güzel bir degerlendirme.kutluyorum.

Serap dedi ki...

Bir kitabın harika bir sistem eleştirine dönüşmesi ve geçen onca zamana rağmen bozuk düzenin devam etmesi... Sevgili Funda, yazını beğenerek okudum, kalemine sağlık. Bir öğretmen olarak; senin gibi okuyan, araştıran, düşünen ve yazan öğretmenlerin gerçek ışık olduğuna inanıyorum. İyi ki varsın...

Özge dedi ki...

Şimdi gözlerimi kapadım, yeniden kitabı okuduğum ana döndüm. O gün de sistem aynıydı, bugün de sistem aynı. Gelecekte de sist...

Yok yok, senin gibi öğretmenlerle değişir sistem:) Kalemine sağlık...

Kitaplara ve Okumaya Dair

  KİTAPLARA VE OKUMAYA DAİR “Akşam vakti, büyüleyici bir masalın tam ortasındaki bir çocuğa, kerameti kendinden menkul bir gerekçe göstere...