4 Nisan 2018 Çarşamba

Okumak Değiştirir


Bir ülkede okumaya karşı istek artmadıkça, gaflet ve bu gafletten doğacak felaketler azalmaz.
Benjamin Franklin
Aslında yazımı geçtiğimiz hafta kutladığımız “Kütüphaneler Haftası” ile ilgili yazmak istiyordum. Bu konuyu da kapsayan küçük bir deneyim yaşadım ve ona yer vermek istedim.
Hafta sonu havayı güzel görünce, sandviçlerimizi yaptık, kahvelerimizi, meyve sularımızı hazırladık, yanımıza meyvemizi, piknik örtümüzü alıp kendimizi çayıra çimene vurduk. Sessiz sakin, sadece çay servisi yapılan bir alana yaydık örtümüzü, oğlumun çok sevdiği tarzda pikniğimizi yapmaya başladık. (Çünkü piknik mutlaka yerde oturarak yapılır😉)
Biraz yiyip içtikten sonra oğlumla eşim top oynamak için yanımdan kalktılar. Bu arada ben de uzandım, açtım kitabımı bir taraftan okuyorum, bir taraftan atıştırıyorum, keyfime diyecek yok kısacası. Geçtiğimiz hafta okulda muhteşem etkinliklerle kutladığımız kütüphaneler haftası nedeniyle yaptığımız çekilişte hediye edilen harika bir kitap var elimde. Okudukça mest oluyorum. Bu sırada oğlumla eşimin biraz uzaklaşmış olduklarını fark etmedim. Bir gölge belirdi yanımda. Servis yapan arkadaş çayımızı demlemiş getirmişti. Demliği bıraktıktan sonra dikilmeye devam etti. Parayı peşin ödememizi istiyor diye düşündüm ama yanılmışım. Ben çantamı aranırken başladı konuşmaya: “Abla, burası kitap okunacak yer mi? Gelmişsin buralara, doğayı seyret, çayını iç, ÇOCUĞUNLA İLGİLEN.”
Çocuğum olduğundan beri beni benden alan son cümleyi duymazdan gelip cevap verdim: “Kitap okumak için doğadan güzel yer var mı? Ben bayılırım açık havada kitap okumaya.”. Sanırım ikna etme konusunda çok başarılı olamadım ki kendisi devam etti: “Abla, kitap her yerde okunur. Evinde oku, işyerinde oku.” Nasıl bir işim olduğunu düşündü acaba bilmiyorum, onu merak etmek sonradan aklıma geldi🌝 
İçimden gelen cevap şuydu: “Madem kitap her yerde okunur neden burada okuyamıyorum?” Tabii ki vermedim bu yanıtı. Sadece gülümsedim ve servis için yardıma ihtiyacı olup olmadığını sordum. Çünkü niyetinin hiç kötü olmadığını biliyordum. O sadece benim doğanın tadını çıkarmamı istiyordu. Bir de çocuğumla ilgilenerek toplumun benim için belirlediği rolü hakkıyla yerine getirmemi. Sıkıcı şeylerle vaktimi harcamamalıydım. Ya keyif yapmalıydım ya da kutsal annelik müessesesinin gerekliliklerini yerine getirmeliydim. Bu arada biraz ileride tavla oynayan çift ve telefonlarıyla ilgilenen insanlar-ki bizi hiç ilgilendirmez- benimle aynı kaderi paylaşmadılar. Onlar doğada yapılması gereken neyse onu yapıyorlardı. Sorun benim bu kadar güzel bir ortamda bu kadar sıkıcı bir şey yapıyor olmamdaydı.
Toplumumuzda okumanın ve okuyan insanın yarattığı etkinin genellikle olumsuz olduğuna sıklıkla şahit oluyoruz aslında. “Bu kadar okuyup ne yapacaksın?” cümlesi sık sık çıkar karşımıza ya da çok okuduğu için –af edersiniz- kafayı yemiş insanların hikâyelerini duyarız sıkça. Yani biraz korku da var sanki işin içinde. Yoksa okumaya karşı bu kadar olumsuz duygular besleyen toplumumuz aslında bazı şeylere sadece cehaletle katlanabileceğimiz bilgeliğine mi sahip farkında olmadan?
Türkiye İstatistik Kurumu’nun yaptığı kitap okuma alışkanlıkları istatistiğine göre Türk insanı günde 6 saat televizyon izliyor, 3 saat internete giriyor, sadece 1 dakikasını kitap okumaya ayırıyor.  Ayrıca kitap okuma faaliyeti ihtiyaç listemizde 235. sırada yer alıyor.  
Yazının başında da belirttiğim gibi geçtiğimiz hafta "Kütüphaneler Haftası" kutlandı. Öğrencilerimizde, toplumda okuma alışkanlığının artırılması için yapılabilecek etkinlikler konuşuldu. “Okumak Değiştirir!” sloganıyla 81 ilde eşzamanlı okuma aktivitesi yapıldı. Kitap okumanın kazandırdıkları tekrar tekrar anlatıldı. Oysa biliyoruz ki sadece okullarda bu haftayı kutlamakla artmayacak okuyan insanların sayısı. Bu istatistiklerin değişmesi için yapmamız gereken çok şey var. Okumaya karşı istek uyandırmanın yollarını biliyoruz aslında. Teoride hepsini bilsek de uygulamada çok zorlandığımız şeyler. Çocuğumuza model olmaktan başlayıp düzenli okumayı alışkanlık haline getirmeye kadar bir çok yolu olduğunun farkındayız. En yakındaki kütüphaneye üye olmanın ne kadar kolay olduğunu da tahmin ediyoruz. Keşke hemen şimdi bildiklerimizi uygulasak, ve  keşke ülkemizde gafletten doğacak felaketlerin ülkemizde yok olduğuna hep birlikte şahit olsak…

2 yorum:

Karen dedi ki...

Sanırım benzer deneyimleri hepimiz sıkça yaşıyoruz. Günde 6 saat TV ortalaması gerçekten başka hiçbir şeye fırsat vermeyecek kadar yüksek bir süre. Televizyon karşısında pasif vakit geçirmeye bu kadar alışık insanların kitap okumak gibi aktif bir eyleme geçmesini beklemek de fazla idealistlik oluyor korkarım...

kalemperest dedi ki...

Çocuğunla ilgilen :)))

Kitaplara ve Okumaya Dair

  KİTAPLARA VE OKUMAYA DAİR “Akşam vakti, büyüleyici bir masalın tam ortasındaki bir çocuğa, kerameti kendinden menkul bir gerekçe göstere...